!! Yayınlanmasını istediğiniz şiirleri weycell19@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz. Gönderdiğiniz şiirler en geç 2 gün içerisinde yayınlanacaktır !!
BİNGÖL'DE OLMALI ŞİMDİ
Şeytan dağlarını mesken tutmalı
Ya da Şerafeddin dağlarında çoban olmalı köyümün sürüsüne
Kavala üflemeli türkü tadında
Stresten uzak sade bir hayat
Ekmek elde su gölde yaşamalı
Yüzlerce kez yüz sürmeli toprağına
Şimdi Adaklı / ya da köylerinde olmalı
Doruğuna çıkmalı Akça kara dağının
Darahênê'nin alnındaki onuru okumalı
Oradan seyretmeli Murat nehrini
Buğday / soğan ekmeli ovasına
Cücüğüyle beslenmeli soğanın
Mandıralarda süt ürünleri üretmeli
Başkent’inde yaşamalı bir eyaletin
Şimdi Genç / ya da köylerinde olmalı
Arıcılık yapmalı papatya çiçekleri arasında
Güneşin doğuşunu seyretmeli Kale tepe’de
Bu doğa harikasındaki hazzı tatmalı
Çadır kurmalı doyulmaz yaylalarında
Deliksiz rüya gibi bir yaşam sürmeli
Şimdi Karlıova / ya da köylerinde olmalı
Sarp ve yüksek bir kayaya tırmanmalı
Kiğı kalesine ulaşmalı zoru başarıp
Nostaljik bir hayat sürmeli eski merkezde
Asaletli tarihini araştırmalı ilçenin
Ve bir hayata demir atmalı oralarda
Şimdi Kiğı / ya da köylerinde olmalı
Kurulmalı heybetli bir dağın yamacına
Keke’yi dinlemeli Servet Kocakaya'dan
Bir hayat adamalı Yüzen ada’nın güzelliğine
Bir çocuğu sever gibi sevmeli oraları
Kana kana yaşamalı her halini coşkuyla
Belki de turizm cenneti olabilecek bir yer
Şimdi Solhan / ya da köylerinde olmalı
Görkemli dağların arasında yer edinmeli
Gölgesinde saklanmalı meşe ağaçlarının
Kışı kış gibi ve serin karşılamalı yazı
Özlüce barajına akmalı Peri suyuna kapılıp
Hayvancılıkla sağlamalı ailenin azığını
Şimdi Yayladere / ya da köylerinde olmalı
Erzurum / Erzincan / Tunceli illerinin havasını
Aynı anda solumalı / Çat / Pülümür / Tercan ilçesiyle
Sert bir arazide arkadaş edinmeli kayalıkları
Omzuna yaslanmalı Çavuşlu ve Koşan dağlarının
Bir ülkenin yolu bulunmayan yegâne ilçesi
Şimdi Yedisu / ya da köylerinde olmalı
Seyretmeli folklor oyunlarını
Kurbanlık kuzu olmalı Kartal oyununda
Arkadaşlık etmeli şehrin delileriyle
Dörtyol'da her hangi bir çay bahçesinde
Tahta bir iskemlede kıtlama çay içmeli
Yaşlı bir amcanın tabakasından cıgara sarmalı
En derinlerine dağıtmalı dumanı ciğerlerimin
Tandırda pişen sıcak ekmekten yemeli
Afatlar da vurulmalı vahşi bir güzele
Olmalı şimdi ab-ı hayat başında
Yüz sürmeli toprağına şimdi Bingöl'de olmalı
(03 Şubat 2007-İstanbul)
Abdulsemet Telimen
Bingöl Çobanları
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı;
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
"Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam.
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
Diye hıçkırır kaval:
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin, başkalarına boyun;
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!
Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!
Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!
Kemalettin Kamu
BİNGÖL İNSANI
İlk gözlerini açmış bu topraklarda,
Birlikte yaşamaya başlamış yeşil yapraklarla,
İlk terbiyesini almış Osman Dede’ den,
Büyük annesi edeplendirmiş anlattığı ninilerden,
Zamanla pişmiş büyük ailesi içinde,
Aklını çelen olmamış, daima kalmış zinde,
Kurnazlığı tilkiden öğrenmiş dağda gezerken,
Mutiliği de öğrenmiş koyun güderken,
Gün gelmiş köyü orman köyü seçilmiş,
Köylülere de “Bu köyde hayvan besleyemezsiniz” denilmiş,
Böylece zorunlu olarak göç etmiş şehir’ e,
İhtiyar dedesi ile ninesinden başka bir şeyi kalmamış geride,
Gelip yerleşmiş Çapakçur deresine,
Okula gitmek istediğini söylemiş annesine,
Annesi ile babası anlaşarak göndermişler mektebe,
Daha iyi yetişmesi için de bırakmışlar katibe,
Katip kendisine şehirdeki kültürü aşılamış,
Müspet ilimleri de yavaş yavaş okulda almış,
Böylece hem bedenen hem de ruhen olgunluğa erişmiş.
Kıskançlığın, hasımlığın, bencilliğin üstüne çıkabilmiş.
İşte bütün insani yönlerini böylece tamamlamış,
Vücut uzuvları üzerindeki kontrolü de sağlamış,
Artık kendisinden sudur edemez olmuş kötülük,
Hayır işlerinde kullanmak için göremez olmuş mal mülk.
Kalbindeki tüm hayırlar çiçek gibi açılmış,
Bütün kötülüklerin üzerini de set gibi kapatmış,
Bu güzel ve iyi şeylerin kazanımı için gösterilen dirayet,
Bu bölgede yaşayan tüm insanlara etmiş sirayet.
Yunus’ un, Mevlana’ nın sevgisi burada da kendini göstermiş,
Buraya uğrayan yabancıların hepsi bunu hissetmiş,
Onun için burada daima yabancı haklıdır.
Her çeşit dokunulmazlığı da aynen saklıdır.
Buradaki halk kime bağrını açarsa,
Siper eder kendini, yedirmez onu kurda kuşa,
Çünkü onun için misafir Allah’ tan emanettir,
O’ na kötülük şöyle dursun, düşünülmesi dahi hıyanettir.
Gelir kaynaklarının başında hayvancılık gelir,
Bu mesleği de en iyi Karlıova’ lılar bilir,
Köylülerin yüzde doksanı burada rencber,
Maişetleri için bütün aile fertleri olur seferber,
Büyük-küçük birbirlerine karşı etmezler kusur,
Küçükler büyüklerine karşı saygıdan el pençe durur.
Burada insanlar birbirlerine kendir ipi ile bağlı,
Herkeste bir sevgi, herkes birbirine sevdalı,
Bu topraklarda mayasını bulmuş mertlik,
Buradaki insanlarla yoğrulmuş cömertlik,
Kanaatkardır insanları bulmasalar da metelik,
Buradaki insanlara işlememiş, işleyemez nicelik.
Bu topraklarda yaşayan insanlar herkese kucak açar,
Bir daha bırakmamak üzere bağrına basar,
Küçükleri korurken, yaşlıları da en az babaları kadar sayar,
İşte BİNGÖL’ lüler analarından bu duygularla doğar.
Sabri BAZANCİR
BİNGÖL DEPREMİ
1 Mayıs 2003 sabaha doğru
Büyük bir patlamayla herkes doğruldu
Ama kimse yerinden kalkamadı
Çünkü bu çok büyük bir belaydı
Durunca büyük zelzele
Herkes dışarıya çktı acele
Kimi yalın ayak kimi üstsüz
Kimi kaldırımda yatıyordu teryüz
Herkes ilgileniyordu dost ve çocuklarıyla
Sonra akrabalarına koşuyordu canhavlıyla
İnsanla dolmuştu tüm cadde ve sokak
En yakın bile olmuştu ırak
Kulağı delercesine bağrışmalar çağrışmalar oluyordu
Bu çığlıklardan sanki göğün kapağı kalkıyordu
Araba sesi, insan sesi ve toz duman
Duyulan bütün seslerde istenilen şey aman
Gün ağarıp insanlar kendilerine biraz gelince
Sağa sola koşuştular, ama; hareketleri delice
Zira insanlar depremden etkilenip sersemleşmişlerdi
Bütün güçlerini ve dirayetlerini kaybetmişlerdi
Herkes kendisi ve çocukları için kababilecek yerler aradı
Sonra da kendini akrabalarının, komşularının yardıma adadı
Gördü ki, Bingöl’ün yarısı harap
Yardım etmek isteyenlerin hepsi de bitap
Kiminin annesi, kiminin kardeşi enkaz altında
Kimileri de deliye dönmüş yatıyor sağda solda
Kimi anne, kimi kardeş, kimi oğul diye bağırır
Ne yapılacağı bilinmez sadece Allah çağrılır
Çünkü insanlar üzerinde dağ kadar betonlar
Kimsenin gücü yetmiyor ki tutup kaldırsınlar
Kurtarma ekipi, çalışma makinaları gelinceye kadar
Enkaz altındakilerin çoğu canlarından oldular
Her ceset çıkışında yankılanıyordu ayyuka
Sanki kıyamatin kopuşu için son dakika
Koca bir şehir topyekün ağlıyordu
Ya Rabb, böyle bir müsibeti tekrar gösterme diyordu
Hastaneler yaralı ve cestlerle dolmuştu
Herkesin siması normalinden bin kez daha solmuştu
Kimileri yakırışta, kimileri var gücüyle bağırıyordu
Her taraf bir timarhane ortamını andırıyordu
Cesetleri yıkayıp defnetmek kolay değildi
Hoca bile; kefeni unuttum dese yeriydi
Bu küçük kıyamat provası
İsyanla karşılanırdı olmasaydı Allah yasası
Ya Rabb bu tür müsibetlerle bizleri imtihan etme
Neslimizin soyunu bu şekilde tüketme.
Sabri BAZANCİR
Bingolum Seninleyiz
Bir huzun sarkisi caliyor icinde acikli acikli
Inanmasi guc ama seni sevenler bile seni unutmus
Nasil mi? bak dinle Dogan Karasu nun dilinden
Gonlu yanik ama kalemi dertle yazan Hulusi abiden dinle
Ólmedik daha burdayiz diyen Abdullah Celikten duy
Labirentlerinde seni órecegiz diyen Lamia Levent duyarliginda
Unutmadik diyen dervislerin duasiylan Mehmet Baturun dilegiylen
Murat nehri sana olan tum hasretinle akarken seni sayikliyor
Selam sana diyen Abdurrahman Ensarini ictenligiyle
Elbette sana tum sevdamizlan gelecegiz sevda sehirim
Nasil anlatsam bak M.Edip Beki sana universite istiyor
Inan daha nice yazarlarimiz seninle Aliekber Alimoglu gibi
Nazli yarim sana oyle bir donecegiz ki sokaklarin cicek acacak
Lakin artik birseyler yapmaliyiz sevda sehirimiz icin
Elbet bir gun yuzun gulecek seninle olan sevenlerinle beraber
Yarinlari olmiyanlar seninle yarinlara varacaktir unutma
Inan yuce daglarindaki akan saf ve duru su gibi temizsin
Zaten seni bir turlu anlatamadim sevda sehrim; sen yarinlara bak
NİHAT SELUN
Bingöl'ün Zaza Kızı
BINGOL-LUMUN
ZAZA-KIZI
UYAN ZAZA KIZI UYAN
UYAN DA BU YARALI KALBIME
MELHEM OL ZAZA KIZI
UYAN ZAZA KIZI UYAN
UYAN DA GÖR NE HALDEYIM
GUNDUZLERIM GECE OLDU
GECELERIM GUNDUZ OLDU
UYAN ZAZA KIZI UYAN
UYANDA TUT ELLERIMI
SENINLE BERABER BASLIYALIM
MUTLU BIR HAYAT KURMAYA ZAZA KIZI
UYAN ZAZA KIZI UYAN
UYAN DA CIZELIM SENINLE BERABER
YARIM KALMIS MUTLULUK POTRESINI
UYAN BINGOL-LUMUN ZAZA KIZI UYAN.
murat GURTEKIN
MEMLEKETİME DAİR
Benimde söyliyeceklerim vardır memleketim adına
Çünkü toprağında çektiğim çileler vardır...
Şimdi iyi dinle beni topraktaşım!
yıllarca didindim memleketim için
sarp yollar yürüdüm
Acıyı içtim yudum yudum
tek gayem umudum, halkımın geleceği idi
Batmışlıktan kurtuluşa bir gelecek
Buydu omuzladığım yük
Kalbime yaslanan ıstırap, şu anda beni itap düşüren
o günlerin mirasıdır.
Ama topraktaşım!
Tüm bunların karşılığı neydi? bilirmisin
kaybettim demiyorum
Lakin halkımda yana
Ferrahsız bir gönül taşıyorum.
Yinede ne desem boş!
Memleketin verdiği bir özlem vardır.
Her ne kadar düşündükçe
karamsarlaşıyorsa da düşüncelerim
Yinede memleketin verdiği bir özlem vardır.
Şimdi uzak memleketim
Bir ölü gözle bakacak kadar
Annem, babam, kardeşlerim o hasret kaldığım yerde
Bir ateştir bu ayrılık
Yakıp kületmekte içimi
Şimdi, eskiden çektiklerim buharlaşmış sanki
Bir yandığım uzak kalışımdır
Çocukluğumun hatıratı gözlerim önünde
mavera günlerim, yürek iklimim
O günler ne güzeldi
ne çok değişen şey var, o günden bu güne.
Ruhum, kalbim bir hurda şimdi.
Çok sarsılmışım topraktaşım çok!
Derindir içimde inlenen acılar
söylesem gelirmi sonu
Yani ferrahı solurmuyum
belki boşuna yoruluyorum
Çünkü çile benim bir parçam gibi.
İdris Kokulu
BİNGÖLÜM
Seninle dolu dolu
Seni düşünüyor.
Senden uzaktayım
Acılı BİNGÖL’UM.
Ne güzel olurdu baharların
Ne kadar güzeldi
SİRİN yaylaların
TRİŞİNEK ormanların.
Sanki bulutlara değerdi.
Kalem gibi
Yiğit insanların gibi
Asil meşe ağaçların.
Kekik kokardı
Çiçek kokardı
Bal kokardı rüzgürların.
Gözüm benim
Güzel BİNGÖL’ÜM.
Özel yaratmış olsa ki
Yaradan seni
O ne güzel
O ne biçimli vadi idi.
Süzüle süzüle akan derende
Yüzerdik çocuklar meterolojide.
Pırıl pırıl sular akar
Gün batmaya başlayanda
Çarşının arklarından
Dükkanlarda bir telaş
Beraberinde izlenen
Güzel bir uğraş
Bir elde kürek
Birde uzun paçavra
Arkların bir yanında EŞO
Diğerinde EMİN
Doğal arazözleriydi onlar belediyenin.
Korkmadım karanlıktan
Senin sokaklarında karanlıktı BİNGÖL’ÜM
Sokak lambaların yoktu
Yetmezdi gücü motorun
Bundan olsa gerek ki
Çok yakındı
Çok parlaktı yıldızların
Olmalı da olmalı
BİNGÖL’den sevdalım olmalı
Vurmalı davul zurna
Gövend kurmalı
Bu nasıl oyundur
Bu nasıl halay
Önce başlar delilo
Coşturur sonra Çarpkay
Kurulurda Gövend
Olmaz mı SELİM
Olmaz mı HASENİ
Ah hele bir var ki
Ona bilmem neler demeli
O her zaman baş idi
Elinden mendil alınmaz idi
Oynuyorken süzülür
Süzüldükçe nefesler kesilir
Davulun sesi
Davulun ritmi değişir
Uzaktan duyanlarda bile
Muhtar İSMAİL’in geldiği sezilir
Bir kez daha göreyim
İstedim seni
Neredesin yok olmuşsun BİNGÖL’ÜM
Nerede aşağı çarşın
Bahçelerin Derelerin
Üzerinde çelik –çubuk oynadığımız
Toprak damlı evlerin.
Yetmiyor
Yetmiyor BİNGÖL’ÜM
Seni tanımış
Seninle yaşamış olmak
Gözlerim dalgın
İçim buruk
Ve
Öksöz kaldı anılarım.
Sami EREL
CAN İÇRE MEMLEKET
Yalın ayak koşardım
Bozkırlarında memleketimin.
Dalıp giderdi gözlerim
Dumanlı dağlarına.
Renk renk
Burcu burcu
Çiçekler açardı
Serin yaylalarında memleketimin
Rayihalar saçılırdı altın kâselerinden.
Dağlar yol açardı
Hoyrat tutup çağladığında Murat
Ilgıt ılgıt eserdi bad-ı saba
Ağaran şafakla.
Bir başka doğardı güneş
Dağlarında memleketimin
Zarif ve nazlı
Bir genç kız edalı.
Her gün yeniden
Bin bir renk cümbüşüyle
Gönlümüze doğardı
Bingöl dağlarında güneş.
Kanat çırpıp uçardık turnalar misali
Sonsuzluğuna maviliğin
Ve kaybolur giderdik bir balık misali
Yüzenada’nın derin sularında.
Yeniden doğardık yarınlara
Ve hep aynı sevdayla koşardık
Engin bucaklarına.
Tandır ekmeği yerdik
Elimizde bir kuru soğanla
Akıp giden tarla kenarlarında.
Türküler söylerdik biz
Al mendilli
Esmer tenli güzellerimize
Billur pınar başlarında.
Gözlerimizde tüterdi hep
Gül endamları
Dualar ederdik kavuşmaya dair
Gönül türbelerinde.
Seven sevilen
kimi zaman gülen ve ağlayan
Velhasıl yaşayan bir biz vardı
Çabakçur şehrinde.
Hasret kaldım sana şimdi ey memleket
Tütserken sevdan can içre müebbet
Okan ALAY